150 yıl öncesine, hatta yakın zamana kadar varlıklı kişilerin çocukları özel öğretmenler tarafından eğitilmekteydi. Nüfusun çoğunluğu, ondokuzuncu yüzyılın ilk birkaç çeyreğine, Avrupa ülkelerinde ve Birleşik Devletlerde ilkokul sistemi kurulmaya başlanana kadar eğitim-öğretim nedir bilmiyordu. Sanayileşme süreci ve şehirlerin büyümesi uzmanlaşmaya yönelik eğitim-öğretime duyulan gereksinimin artmasına hizmet etmiştir. Yeni süreçte, insanlar birçok farklı mesleklerde çalışmakta ve mesleki beceri artık doğrudan ebeveynden çocuğa aktarılamamaktadır. Bilgilenme süreci, gittikçe artan ölçüde, özel becerilerin pratikte aktarılmasından çok, matematik, fen, tarih ve edebiyat gibi şeylerin soyut öğrenimi temeline oturtulmaktadır. Modern bir toplumda insanlar, okuma, yazma, hesaplama gibi temel becerilerle ve fiziki, toplumsal ve ekonomik çevrelerine ilişkin genel bir bilgiyle donatılmak zorundadır; ayrıca, yeni, bazen de oldukça teknik olan bilgi türlerinde ustalaşabilmeleri için nasıl öğrenileceğini öğrenmeleri de önemli olmaktadır.

Modern eğitim sistemi bir çok Batılı toplumda ondokuzuncu yüzyılın ilk dönemlerinde şekillenmiş olduğu halde, Britanya, bütünlüğü sağlanmış bir ulusal sistem kurmada diğer ülkelerin çoğundan çok daha gönülsüz davranmıştır. 1800’lerin ortalarında, Hollanda, İsviçre ve Alman devletleri ilkokullara kayıt olmayı az çok genelleştirmiş iken, İngiltere ve Galler bu tür bir hedefin oldukça gerisindeydi; İskoçya’da ise eğitim görece daha fazla gelişmişti. 1870 ile İkinci Dünya Savaşı arasında (yani Britanya’da zorunlu eğitime ilk geçildiğinde) arka arkaya gelen hükümetler eğitim giderlerini artırmışlardır. Asgari okul-bitirme yaşı 10’dan 14’e yükselmiş, gittikçe daha fazla okul binası inşa edilmiş ama eğitim gerçekten hükümetin el attığı önemli bir alan olarak görülmemiştir. Bu dönemde, okulların büyük bir bölümü, yerel hükümet birimlerinin gözetiminde, özel kişilerce ya da kilise yetkililerince idare edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı bu tutumun değişmesine yol açmıştır. Silahlı kuvvetlere katılanlar yetenek ve öğrenme testlerinden geçirilmiş, bu testlerin eğitime dayalı becerilerdeki düzey düşüklüğünü gözler önüne seren sonuçları, yetkilileri şaşkına çevirmiştir. Savaş sonrası ülkenin yeniden toparlanmasındaki başarı şansı düşünülerek, hükümet, var olan eğitim sistemini yeniden sorgulamaya başlamıştır (Halsey 1997). 1944’den önceki yıllarda, Britanyalı çocukların büyük çoğunluğu, on dört yaşına kadar, parasız tek bir okula, ilkokula devam ediyordu. İlkokulların yanı sıra ortaokullar da vardı ama bunlar ücretliydi. Bu sistem, çocukları açık bir şekilde toplumsal-sınıflara bölmekteydi maddi durum bakımından daha yoksul olan çocukların hemen hemen hepsinin öğrenim hayatı ilköğretimle sınırlanmaktaydı. Üniversiteye ise nüfusun ancak % 2’den azı devam edebilmekteydi. 1944’de çıkartılan Eğitim Yasası, herkese parasız ortaöğretim hakkı, okuldan ayrılma yaşının on beşe çıkartılması ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması gibi maddeler dahil birkaç önemli değişikliğin başlangıcı oldu. Eğitim, seçimle iş başına gelmiş yerel yönetimlerin önemli bir sorumluluk alanı haline geldi. Bu yasanın bir sonucu olarak, yerel eğitim yetkililerinin çoğunluğu, ortaöğretimi çocukların gereksinimlerine göre biçimlendirmenin bir aracı olarak, akademik seçimi benimsedi. Akademik seçimin, (ilkokuldan ortaokula geçiş yaşı olan) on bir yaşında yapılmasının, toplumsal arka planlarına bakılmaksızın daha yetenekli olan çocukları diğerlerinden ayıracağı varsayıldı. Öğrencilerin çoğunluğu için, “on bir yaş sonrası” sınavında alınan sonuç, öğrencinin (oldukça yoğun bir akademik müfredata sahip) üniversiteye hazırlık okullarına mı, yoksa (genel ve mesleki öğrenimin bir arada verildiği) modern ortaokullara mı devam edeceklerini belirlemekteydi. Az sayıda çocuk da ya teknik okullara ya da özel okullara devam etmekteydi. On yedi yaşına kadar okula devam etme seçeneği ise öğrenimine devam etmek isteyen ve nitelikli olduğu kabul edilen bütün öğrenciler için geçerliydi.

1960’lara gelindiğinde ise onbir yaş üstü sisteminin sonuçlarının -kısmen sosyolojik araştırmalar sonucu beklentileri karşılamadığı ortaya çıktı. 1959 Crowther Raporu, öğrencilerin ancak % 12’sinin on yedi yaşına kadar okula devam ettiğini ve okuldan erken ayrılmanın akademik performanstan çok sınıfsal arka planla yakından bağlantılı olduğunu gözler önüne serdi. 1964’de tekrar iktidara gelen İşçi Partisi hükümeti, üniversiteye hazırlık okulları ile modern [mesleki] ortaokullar ayrımını ortadan kaldıran ve böylece öğrencilerin on bir yaşında sınavla seçilmesine son veren çok amaçlı okullar açma kararı aldı. Bu şekilde, okullar, farklı sınıfsal arka planlara sahip çocukları bir araya getirecekti. Fakat, çok amaçlı okulun nasıl bir şey olması gerektiği konusunda kafalar karışıktı: “Herkes için üniversiteye hazırlık okulu” mu, yoksa bütünüyle yeni bir eğitim türü mü? Bu soruna herhangi bir çözüm bulunamadı; farklı okullar ve farklı bölgeler farklı yaklaşımlar geliştirdi. Bazı yerel yetkililer bu değişime karşı çıktılar ve bir kaç bölgede üniversiteye hazırlık okulları varlıklarını günümüze kadar sürdürdü. 1970’lerin başından beri, devlet eğitimi, iş gücünün az bulunur olduğu ve okullardan öğrencilere ekonominin gereksinim duyduğu becerileri kazandırmalarının beklendiği bir durumdan, sarsıcı bir şekilde, iş gücünün gereğinden fazla olduğu -işsizliğin arttığı ve kamu gelirlerinin azaldığı- bir duruma geçilmesinden derinden etkilenmiş bulunmaktadır.

Savaş sonrası döneme damgasını vurmuş olan eğitim alanındaki büyüme aniden yerini küçülmeye ve kamu harcamalarının azaltılması girişimlerine bırakmıştır. Toplam kamu harcamalarında eğitimin payı aşamalı olarak 1953’ten 1973’e kadar %7.3’ten % 13.3 yükselmişti. Fakat, 1979’da bu rakam %12.2’ye düşmüş ve o tarihten sonra, 1980’lerde bir basamak daha gerileyip % 11 ‘e düşmesini bir kenara bırakacak olursak, eğitim giderleri toplam devlet giderlerinin yaklaşık % 12’si düzeyinde kalmıştır. (Gelgelelim, bu rakam, son yıllarda eğitim giderlerinde görülen artışı, toplam sosyal yardım harcamalarındaki artış olarak gösterip gizlemektedir.

Ortaöğretim ve Siyaset

Eğitim, uzun zamandır, bir siyasal savaş alanı olmuştur ve bu durum günümüze kadar sürmüştür. Yıllar süren tarüşmalardan birisi çok amaçlı okul sisteminin -eğitim standartlarına ve ülke genelindeki eşitsizliklere etkileri konusunda yoğunlaşmıştır. Aslında, çok amaçlı eğitim sistemi, siyasal yelpazenin her iki ucundan da destek bulmuştur. Bununla birlikte, daha önce belirtildiği gibi, çok amaçlı sistemi yürürlülüğe sokan ve dolayısıyla da destekleyen İşçi Partisi hükümeti olduğundan, sistem, siyasal sağdan çok solla ilişkilendirilmiştir. Çok amaçlı eğitim sisteminin mimarları, yeni okulların, (eski) ayırmaya (ya da sınavla seçmeye) dayalı eğitim sisteminde olanaklı olandan daha fazla fırsat eşitliği sağlayacağına inanmaktaydılar. Onlar, daha çok, müfredatın kendisiyle değil, (üniversiteye) giriş fırsatıyla ilgilenmekteydiler. Muhafazakârlar döneminde eğitim siyaseti, 1979-97 Bayan Thatcher’ın 1979’da başbakan oluşuyla birlikte, Muhafazakarlar, çok amaçlı okullara yönelik eleştirilerini daha yüksek sesle dile getirir oldular. Onlar, çok amaçlı sisteme geçişle yapılmış olduğu gibi, üniversiteye hazırlık okullarının neredeyse yok olma noktasına gelmelerine izin verilmemesi gerektiğine inanmaktaydılar. Savaşsonrası dönemde bir çok İşçi Partilinin üniversiteye hazırlık okullarının toplumsal bakımdan bölücü olduğu savına karşılık, Muhafazakarların tavrı, ortaokul düzeyinde daha fazla çeşitlilikte okul açmada, dolayısıyla da öğrenci velilerine kendi çocuklarının eğitim yapısını seçmede daha geniş bir hareket alanı sağlamalarında şekillendi. 1980’lerin sonlarında, Bayan Thatcher, okulların yönetiminde bir “devrim” yapmaktan söz etmeye başladı. Bu tür bir devrim, devasa çok amaçlı okulların parçalanmasına ve bunların yönetiminden sorumlu olan yerel eğitim görevlilerinin güçlerinin azaltılmasına neden olacaktı. Thatcher’ın eğitim “devrimi”, Thatcher ve onun destekçilerinin Britanyahların hayatında 1970’lerde yaşanılan büyük ekonomik ve ahlaki çöküntü olarak gördükleri şey bağlamında anlaşılabilir. Thatcher, çok amaçlı sistemin, “aile” değerlerini korumada yetersiz kaldığına ve canlı ve uluslararası düzeyde rekabetçi bir ekonominin gerektirdiği becerilerden yoksun öğrenciler yetiştirdiğine inanmaktaydı. Bunların yanı sıra, çok amaçlı sistemin, gereksiz ölçüde büyük olan bürokrasi nedeniyle çoğu zaman verimli bir şekilde işlemediğini düşünmekteydi.

Britanya’daki halk okullarının bir çok bakımdan tuhaf özellikleri vardır. Öncelikle, bunlar, “parasız” devlet okulları değil, tam tersine belirli bir ücretin ödendiği özel kuramlardır. Eğitim sistemlerinin genel eğitim sisteminden bağımsız oluşu, bunun derecesi ve toplumda oynadıkları anahtar rol, bunları diğer ülkelerin eğitim sistemlerinden büyük ölçüde ayırmaktadır. Bütün Batılı toplumlarda, belirli mezheplerle bağlantılı bir takım dini okullar mevcuttur ama bu ülkelerin hiç birinde özel okullar Birleşik Krallık’ta olduğu kadar ne seçkindir ne de önemlidir. yedi, on bir, on dört ve on altı yaşlarında sınavdan geçirilmelerini şart koşan, standart bir ulusal müfredat programı uygulamak zorundadırlar. Ulusal müfredat programının oluşturulma aşamasında özel okulların temsilcileri de yer almışlardır. Buna rağmen, bu okulların bu programı uygulama zorunlulukları yoktur. Özel okullar, ne isterlerse onu öğretebilirler ve çocuklara, şart koşulan sınavları uygulama yükümlülükleri de yoktur. Bu okulların çoğu ulusal müfredatı uygulamayı seçmişlerdir ama bir bölümü de tek kelimeyle bu müfredatı yok saymaktadır. Halk okulları, sözde, devletin gözetimi ve denetimi altındadır ama gerçekte, eğitimli ilgili çıkartılan yasaların önemli maddelerinin ancak çok az bir bölümü bunları etkilemiş bulunmaktadır. Ne çok amaçlı okulların açılması, ne de 1944 Yasası bu okullara dokunmuştur. Bunların büyük bir çoğunluğu günümüze kadar, sadece kızların ya da erkeklerin gittiği okullar olarak kalmışlardır. İngiltere’de nüfusun % 6’sına eğitim hizmeti veren yaklaşık 2.300 özel okul vardır. Bu okullar, Eton, Rugby ya da Charterhouse gibi saygın örgüderden, çoğu insanın adını bile bilmediği küçük “halk” okullarına kadar, birbirinden oldukça farklı bir çok kuruluşu kapsamaktadır. “Halk okulu” terimi, bazı eğitim bilimciler tarafından, bir grup büyük, ücretli okulla sınırlandırılmaktadır. Bu okullar, asıl olarak 1871’de şekillenen Okul Müdürleri Kongresi’nin (HMC) üyesidirler. Kongre’de başlangıçta yalnızca elli okul vardı. Bu sayı günümüzde 240’ı aşmış bulunmaktadır. Yukarıda söz edilen, Eton, Rugby ve diğer okullar da bu Kongre’nin üyelerindendir. HMC okullarına devam eden kişiler, Britanya toplumunda yüksek konumları olan kişilerdir. Örneğin, Ivan Reid ve daha başkalarının yaptığı ve 1991’de yayınlanan bir araştırma, yargıçların % 84’ünün, banka genel müdürlerinin % 70’inin ve üst düzey devlet memurlarının % 49’unun bu okullardan mezun olan kişiler olduğunu ortaya koymuştur (Reid 1991). 1988 Eğitim Reform Yasası’nın bir sonucu olarak, bütün devlet okulları, çocukların

Etaj Kolejinin Erkek Öğrencileri ( ünlü okul kıyafetleriyle )

1988 Eğitim Yasası -bazıları büyük tepkilere neden olan- önemli reformları beraberinde getirdi. Devlet okulları için evrensel öğretim çerçevesini belirleyen ulusal bir müfredat programı geliştirildi. Yeni müfredat, eğitim iş kolunda, bu tür bir standartlaştırıcı denemeye karşı çıkan ve müfredatı gereksiz yere sınırlayıcı bulan kesimler tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Öğretmenler, 1993 yazında, pilot uygulamalara karşı greve gitti. 1988 Eğitim Yasası, ayrıca, “okulların yerel yönetimi” adı verilen yeni bir yönetim sistemi de getirmekteydi. Okul yönetimlerinin el değiştirmesi, ulusal müfredat programının gerektirdiği ve uygulandığında kaçınılmaz olan merkezileşmeyi dengeleyecekti. Bunların yanı sıra, yeni bir grup Şehir Teknoloji Kolejleri (CTCs) ve ödenek-ayrılan okullar da açılacaktı. Ödenek-ayrılan okullar, yerel yetkililerin denetiminden “çıkma” seçeneğine sahip olacaklar ve doğrudan doğruya devletin ayırdığı ödenekten yararlanacaklardı. Ayrıca, öğrencilerinin % 50’sini yeteneklerine göre seçerek alma hakları da olacaktı. Buna karşılık, bu uygulamayı eleştirenlerin iddası, bu durumun, okullar arasında var olan eşitsizliği daha da artıracağı ve çok amaçlı okulların açılışındaki temel ilke olan eşitlik ilkesinin altının oyulacağı yolundaydı. 1992’de, yerel yetkililerin denetiminden çıkan okulların yönetimini aşamalı olarak eline alacak yeni bir fon birimi oluşturuldu. Birimin görevlerine ilişkin ayrıntıların belirtildiği Hükümet Raporu’nda, hükümet, “zamanla bütün okulların ödenek-ayrılan okul haline geleceğini”, yani yerel denetimden çıkacağını umduğunu belirtmekteydi. Ne var ki, 1995’e gelindiğinde, toplam 23.000 devlet okulundan sadece 1.000 tanesi bunu başarabilmişti. Değerlendirme 1988 Yasasıyla, diğer alanlarda izlediği siyasetle bağlantılı olarak, Muhafazakar Parti hükümeti, eğitime serbest piyasa ekonomisine özgü bir rekabet öğesi katma uğraşına Okullar, arz talep kurallarının, rekabetin ve tüketici tercihinin geçerli olduğu yerler haline getirilmiştir. Genel olarak, yapılan değişiklikler tüketicilerin (öğrenci ve velilerinin) üreticiler (öğretmenler) üzerinde yetki sahibi olmasını amaçlamıştır. Okul müdürlerine daha büyük mali sorumluluklar yüklenmiş, okullara, yerel eğitim görevlilerinin denetiminden çıkıp “bağımız devlet okulu” olabilmeleri için “çekilme” izni verilmiştir. Okullar arasında rekabeti körükleyeceği ve velilere çocuklarını gönderecekleri okulları daha bilinçli seçme olanağı sağlayacağı inancıyla, okulların başarı oranlarını gösteren (lig usulü) puan cetvelleri düzenlenmiştir. Gewirtz ve diğerleri (1995), Londra’da birbirine komşu üç Yerel Eğitim Merkezi’ne (LEAs) bağlı on beş okulda eğitim sisteminin bir pazar haline getirilişini incelemiştir. Onların bulgularına göre, Muhafazakar Parti Hükümeti’nin eğitim reformu, eğitim düzeni içerisinde çok amaçlı eğitimden piyasa değerlerine doğru bir kayış yaratmıştır. Örneğin, söz konusu okullar, GCSE sınavında (Orta Öğretim Bitirme sınavında) başarılı olma olasılığı olan ve dolayısıyla okulun puan cetvelindeki yerini yukarılara taşıyacak çocukları etkileyip kendi okullarına almak için özel bir çaba harcamaktadır. Ayrıca, okulların kendilerini tanıtım ve pazarlama çabalarında da arüş olmuş, bu tür çabalar, ödeneklerin Özel Eğitime ihtiyacı olan çocukların eğitimi gibi daha az karlı alanlardan buralara aktarılması anlamına gelse de, örneğin etkileyici broşürler hazırlama yoluna gitmişlerdir.

Gewirtz ve diğerlerinin araştırmaları velilerin çocuklarını gönderecekleri okul tercihleri üzerine yoğunlaşmıştır. Araştırma Parson’ın liyakate dayalı eğitim sistemi anlayışının tam tersine, bir çok ebeveynin çocuklarının gidebileceği okullara ilişkin tercih olanakları, bu bölümün giriş kısmında ele alınan Shaun’ın annesi örneğinde olduğu gibi, oldukça sınırlıdır. Araştırmacılar, okul tercih sayısının büyük ölçüde ait olunan toplumsal sınıfa ve kültürel sermayeye bağlı olduğunu ileri sürmektedirler. “Kültürel sermaye” terimi 9. Bölümde geçmektedir, “Tabakalaşma ve Sınıf” Araştırmacılar, ebeveynleri okul seçme olanaklarına göre üç büyük gruba ayırmanın mümkün olduğunu belirtmektedirler. 1. A yrıcalıklı/ donanımlı seçiciler farklı olasılıkları araştırmaya ve büyük ölçüde öğretmen ve diğer ebeveynlerle görüş alış verişinde bulunmaya zaman ayırabilir olanlar. Bu tür ebeveynler aynı zamanda çocukları birinci veya ikinci tercihlerine giremediklerinde baş vurup sırada bekleme sistemine de inanan kimselerdir. Bu grup, zaman zaman ileriye dönük planlar da yapar ve çocuklarının başarılı bir ortaokula geçişlerini kolaylaştıracak türden bir ilkokula gitmelerini gözetir. 2. Yarı donanımlı seçiciler okul seçimine etkin bir şekilde katılırlar, ancak piyasaya bir önceki grup kadar hakim değillerdir. Karar vermede aynı kültürel kaynaklara sahip değillerdir, örneğin sistemin işleyişi hakkında bilgi sahibi arkadaşlardan yoksundurlar ve yüzden de sisteme olan inançları daha azdır. Grup olarak, ilk grupla karşılaşıldığında, ilk tercihlerinin reddedilmesi durumunda baş vurup sırada bekleme eğilimleri daha zayıftır ve okullara ilişkin gazete haberlerini ve dedikoduları dikkate almaya daha meyillidirler. 3. Plan seçiciler, çocuklarının geleceğiyle ilgilenmelerine rağmen, okulların büyük ölçüde birbirine benzediğini düşünme eğilimi gösterirler. Eğitim piyasasıyla ilgilenme güçleri daha azdır ve genellikle en yakın okulu seçerler. Bu seçim, ebeveynin özel arabasının olmaması ya da toplu taşımanın yetersiz olması durumunda uygulanabilir tek seçenek olabilmektedir. Yeni İşçi Partisi döneminde eğitim siyaseti Öğretmenler sendikası dahil bazı kesimleri şaşırtan bir şekilde Muhafazakarların eğitim reformlarının bazı öğeleri Yeni İşçi Partisi döneminde olduğu gibi korunmuştur. Örneğin, geriye kalan üniversiteye hazırlık okullarına el sürülmemiştir, ki bu durum üniversiteye hazırlık okullarım, en başarılı öğrencileri kendilerine çekerek yerel çok amaçlı okulların performansının düşmesinde ana etken olarak gören eğitimciler ve bilginler arasında itirazların doğmasına yol açmıştır. Ayrıca, Yeni İşçi Partisi, okullarda karma beceri eğitiminin terk edilmesi ve bunun yerini eğitimde öğrencileri yeteneklerine göre ayırmanın veya seviye gruplarının alması gerektiği konusunda Muhafazakarlar ile aynı görüştedir. (Yeteneklerine göre ayırma sistemini kullanan okullarda öğrenciler, yeteneklerine göre çeşitli hiyerarşik gruplara ayrılır ve böylece bütün derslerde aynı seviyede olmaları sağlanır. Seviye gruplarında ise yetenek bakımından birbirine yakın olan öğrenciler bazı derslerde bir araya getirilir, böylece örneğin İngilizce veya Matematik dersinde farklı seviye grupları oluşturulur.) Buradaki kuram, farklı yetenekteki öğrencilerin kendi seviye grupları içinde daha hızlı ilerleyebilecekleri yönündedir.

Yeni İşçi Partisi döneminde, asıl olarak Muhafazakarların açmış olduğu ödenek-ayrılan okullar Vakıf Okullarına dönüştürüldü ve yeniden Yerel Eğitim Yetkililerinin denetimine bırakıldı. Bununla birlikte, bu okullar daha önce kazanmış oldukları merkezi ve yerel hükümetten bağımsız olma durumlarını büyük ölçüde korudular. Tony Blair 1997’de Başbakan olurken, siyasal gündemin zirvesinde tutacağı şeyin her zaman “eğitim, eğitim ve yine eğitim” olacağını öne sürmekteydi. Blair, Britanya eğitim öğretiminde ulaşılan standartların, diğer ülkelerle kıyaslandığında yüksek olmadığını ve eğitim alanında yapılacak reformların zorunlu bir önceliği olduğunu kabul etmekteydi. Yeni İşçi Partisi hükümetinin, 1997’deki “Okullardaki Başarı” başlıklı Raporunda, kendisini çok amaçlı okulları savunmaya ve günün koşullarına uygun hale getirmeye adadığı görülmektedir. Resmi Rapor’da, başarılı olan ve iyi sonuçlara ulaşmak için yaratıcı yollar bulmuş olan okullara müdahalenin sınırlandırılması gerektiği belirtilmekte ama aynı zamanda, başarı düzeyi sürekli standardın altında kalan okullara müdahale edilmesi ihtiyacı da kabul edilmektedir.

Yeni İşçi Partisi hükümeti, Britanya devlet okullarındaki başarı oranını artırmaya hedefleyen, yeni ve tartışmalı bazı girişimlerde bulunmuştur. Devletin eğitime ayırdığı ödeneğin 1997’den sonra artmaya başlamasına rağmen Yeni İşçi Partisi Hükümeti, öğretmen sendikalarının ve bazı solcu yorumcuların, eğitimdeki başarı düzeyinin düşüklüğünün yetersiz ödenek ayrılmasının ve dezavantajlı öğrencilerin belirli okullarda yoğunlaşmalarının bir sonucu olduğu şeklindeki geleneksel savlarını reddetti. Britanya’da eğitim standartlarını yükseltmek için farklı yaklaşımlar denenmiştir. Yeni İşçi Partisi Hükümeti, özellikle iyi-öğretim yöntemlerinin ve okul müdürlerinin sergileyeceği güçlü liderliğin önemi üzerinde durmuş ve bunları eğitim reformunun anahtar öğeleri olarak benimsemiştir. Kasım 2000’de mesleki gelişimi sağlama ve okulda liderlik yapacak kişileri yetiştirme amacıyla Ulusal Okul Yönetimi Yüksekokulu resmi olarak açılmıştır. İlkokullarda, önemli derslerde öğrencilerin sağlam bir temel kazanmaları amacıyla Okuma-yazma ve Sayısal Hesaplama Stratejileri geliştirilmiştir. Okuma ve matematik becerilerini geliştirmeye ayrılan zaman, gündelik hayatta gerekli olacak okuma yazma becerilerine ve sayısal hesaplamaya ayrılan ders saatleri bu stratejinin önemli bir parçası olmuştur.

Okuma yazma ve Sayısal Hesaplama Stratejileri günümüzde İngilizce, matematik ve fen-bilimlerinde standartları belirleyen bir Ana Strateji oluşturacak şekilde genişletilmiştir.