1967 Arap İsrail Savaşını gözlemlemek üzere bölgeye gönderilmiş hafif silahlı bir gemiydi Liberty.. Amerikan Donanması’na ait bu gemi  8 Haziran 1967 tarihinde uluslararası sularda, (tıpkı mavi Marmara gemisinin saldırıya uğraması gibi) Sina Yarımadası yakınlarında İsrail tarafından deniz ve havadan saldırıya uğramıştı. Gemi yaklaşık 75 dakika boyunca ateş altında tutulmuş 34 donanma askeri paramparça edilmiş  ve 171 asker yaralanmıştır. Bu baskından sonra İsrail yanlışlıkla vurduğunu iddia ederek özür dilemiş, ABD ise kendisine yapılan bir saldırıyı tarihinde ilk defa kongreye taşıyıp soruşturma açmadan özrü ( örtbas etmek için ) kabul etmiştir. Peki ya sonra..? Sonra  derken yani Ertesi yıl ABD’nin İsrail’e yaptığı yardım tam dört katına çıkarılmış ve Başkan Johnson İsrail ile ABD’nin karşılıklı istihbarat paylaşımını öngören, bugün de hâlâ yürürlükte olan Stone Ruby Anlaşması’nı imzalamıştır.

Geminin gövdesi, güvertesi ve bacası boyunca savaş uçaklarından açılan atış sonucunda oluşan mermi delikleri

Amerikan ordusunda görevi başında öldürülen 34 askerin aileleri her yıl bazı anma programlarıyla acılarını tazeliyorlar. Gel gelelim hiçbirinin anısı neredeyse ana akım Amerikan medyasına konu edilmiyor. Uluslararası siyasette, medyada çok bilinmeyen ender vak’alardan biridir liberty baskını.

Birkaç hafta önce Türkiye’nin hava saldırılarında ABD’ye yardım eden yaklaşık 30 YPG’linin ölmesinin ardından ABD ordusuna ait zırhlı araçlar, çatışmaların yaşandığı Türkiye-Suriye sınır bölgesine konuşlandırılmaya başlandı. Amerika’nın aleni şekilde YPG destek olması bir yönüyle Liberty baskınını hatırlatmalı bize. Özellikle Türk yetkililer üstü kapalı şekilde özellikle Amerika’da Liberty baskınını taze tutarak Abdülhamit gibi bir siyasi incelik gösterebilirler. Çünkü İsrail 67 savaşlarında Amerika’nın Akdenizdeki gemileriyle Araplara yardım ettiğini düşünüyordu. Bunun için birkaç defa Amerikalı yetkililer uyarıldı ancak Akdeniz’deki gemiler hala bulundukları yerde duruyordu. Bir sabah ansızın (zalim) İsrail hava gücü Amerikan donanma askerlerinin bulunduğu Liberty gemisini delik deşik edip üzerine bomba ve kurşun yağdırmıştır.

LİBERTY FACİASINI ölen askerlerin yakınları ne kadar taze tutmaya çalışıyorsa da ABD ve İsrail devletleri seneler önce bu olayı yanlışlıkla yaşanmış üzücü bir anı olarak hatırlıyor. Saldırıdan sonra 47 yıl boyunca ne demokrat ne de cumhuriyetçi, hiçbir ABD yönetimi USS Liberty gemisinin neden vurulduğu konusuyla yakından ilgilenmedi. Fakat son zamanlarda Türkiye’den yeni ayrıldığını duyuran Al Jazeera medya kurumu dönemin pilotlarına ait ses kayıtlarına ulaştığını söyleyip çok sarsıcı bilgiler paylaştı.

ABD kongresi önünde protestocular; “USS Liberty Mürettebatı İsrail tarafından öldürüldü ve ABD tarafından kandırıldı.” yazılı pankart tutuyor.

Al Jazeera’nin ulaştığı gerçek kayıtlara göre, saldırıyı gerçekleştiren İsrailli pilotlar ile kontrol kulesi arasında yapılan konuşmalarda vurulan geminin Amerikan gemisi olduğu açıkça tespit ediliyor ve bu tespitten yaklaşık 20 dakika sonra İsrail hücum botlarının 25 Amerikan askerinin ölümüne neden olan torpido füzesi saldırısı gerçekleşiyor.
Kayıtlara göre o gün saat 14.00’da geçen konuşmada şu ifadeler yer alıyor:
Pilot: Amerikan mı?
2. Pilot: Ne demek Amerikan mı?
Kontrol kulesi: Neden bahsediyorsunuz? Yorum yok.
Bu konuşmadan sonra İsrail jetleri gemiyi bombalıyor. Jetler çekiliyor ve üç adet İsrail hücumbotu gemiye yaklaşıyor.
Saat 14.12’de yapılan görüşmedeki konuşmada ise tam olarak şu ifadeler kullanılıyor:
Pilot: Gemi hangi devlete ait?
Kontrol kulesi: Amerika.
Yıllar sonra saldırı ve sonrasıyla ilgili detayları Al Jazeera’ye anlatan birinci derecede tanıklar, İsrail’in özellikle saldırıyla ilgili gerçekleri örtbas etmek ve bunun için Amerikan yönetimini etki altına almak için yaptıklarını ortaya koyuyor.
ABD yönetiminin olaya yönelik ilk tepkisini dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı Arap-İsrail Masası Sorumlusu Bill Wolle şöyle anlatıyor:
“Hemen yedinci kata çıkmam söylendi, çünkü Dışişleri Bakanı Dean Rusk, İsrail Büyükelçisi Harman’ı bizzat çağırmıştı. Görüşmeleri boyunca oturup not aldım. Bakan yüksek sesle bu olayın neden ve nasıl olduğuna dair açıklama istiyor; olaydan habersiz görünen Büyükelçi ise ‘Bu anlattıklarınıza inanamıyorum. Böyle bir şey mümkün değil. Duyulmuş şey değil’ diyordu.”   

BAŞKAN JHONSON

ABD Başkanı’na yoğun baskı ve tehdit
Ortaya çıkan yeni dokümanlar, İsrail’in, saldırı nedeniyle tepkili olan ABD Başkanı Lyndon Johnson’a, olumsuz tavrını değiştirmemesi halinde ‘antisemitist’ yaftası yapıştırarak, siyasi kariyerini bitirmekle tehdit ettiğini ortaya koyuyor.
Saldırının aslında ‘kaza olmayabileceği’ haberini ‘üst düzey Amerikalı yetkililere’ dayandırarak ilk yazan Newsweek dergisi oldu.
Al Jazeera’ye konuşan, dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Bürosu Direktörü Tom Hughes, Newsweek’e bilgileri sızdıran ‘üst düzey yetkilinin’ bizzat Başkan Johnson olduğunu ve bu sızdırmayı öğrenen İsrail’in nasıl harekete geçtiğini şu sözlerle anlatıyor:
“Newsweek’e bilgi sızdıranın bizzat Johnson olduğu kısa sürede duyuldu. Bu durum İsrail Büyükelçiliği’ni ve Yahudi kuruluşlarındaki önde gelen dostlarını telaşlandırdı. Olayı ciddi bir sorun olarak addeden İsrail Büyükelçiliği, Johnson’ın Newsweek’e anlattıklarının antisemitist ve iftira niteliğinde olduğunu açıkladı.”
Başkan Johnson olay nedeniyle İsrail’e tepkiliydi, İsrail bu tepkiyi dindirmek ve Başkan’ı yeniden İsrail yanlısı pozisyona döndürmek için bir hukukçular ve danışmanlar ordusunu devreye soktu. Bu avukatlar ve danışmanlar arasında Johnson’a çok yakın olan isimler de vardı ve ona yakın bu isimler kritik değerdeki istihbaratın İsrail’e gitmesinde rol oynadı.
İsrail’in Vietnam kartı
İsrail, Washington üzerindeki kampanyayı daha etkili kılmak için Başkan Johnson’un ‘siyasi zaaflarından’ biri üzerine odaklandı: ABD kamuoyunda Vietnam Savaşı’na yönelik artan tepkiler.
Tom Hughes İsrail’in bu siyaseti nasıl izlediğini şu sözlerle anlatıyor:
“Johnson’ı o öngörülebilir, normal, İsrail yanlısı tutumuna döndürmek için ne yapılabileceğini görmek amacıyla bir kampanya başlatıldı. Johnson’ın İsrail ile ilgili şikayet ettiği hususlardan biri, Yahudi kuruluşlarının ve Yahudi toplumu liderlerinin birçoğunun, Vietnam konusunda kendisine muhalefet etmeleriydi. Bu kesimler USS Liberty krizi ilerledikçe bir anda Vietnam konusunda daha da sessizleştiler. Dolayısıyla Başkan İsrail konusunda ılımlı davrandı çünkü bunun kendi lehine bir geri çekilme olduğunu biliyordu.” 
İsrail’in ABD’yi sessizleştirmeye yönelik bir diğer hamlesi de, Vietnam’da ABD’nin başına dert açan Rus yapımı füzeleriyle ilgili sırları Washington’a vermesiydi.
Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın eski direktörü Amiral Bobby Ray Inman bu olayı “İsrail ordusuna mensup bir komutan, birkaç helikopterle birlikte Kızıldeniz’deki hava füzesi mevzilerine gitti. Buraları ele geçirmekle kalmayıp; fırlatma rampaları, füzeler, bakım kılavuzları v.s. herşeyi aldı. Ardından Amerikan Büyükelçiliği’ne, Ataşe’ye gidip, ‘Sanırım elimde ilginizi çekebilecek bir şeyler var’ dedi. Zira bunlar, Kuzey Vietnam üzerindeki uçaklarımızın her gün karşı karşıya kaldığı füzelerdi ve bunlara karşı tedbir almak büyük bir sorundu.”
Johnson’un İsrail’e yönelik yumuşayan tavrı, geminin vurulmasıyla ilgili ABD’nin yaptırdığı inceleme sonucunda kendisini hemen gösterdi. Rapor sadece 20 günde hazırlandı, kilit öneme sahip tüm kanıtlar yok sayıldı, hiçbir İsrailli sorgulanmadı; aksine hepsi nihayetinde ‘aklandı’. İsrail hükümetinin raporu da tüm olayın bir dizi hatadan gerçekleştiği ve suçlanacak kimse olmadığı yönündeydi.
Ray Inman bu durumu “Olayı sümen altı etme kararının bilinçli olarak verildiğini düşünüyorum. Bence Amerikan hükümeti, İsrail’in dilediği özrü kabul ederken, olayın gerekçesi olarak sunulan açıklamayı reddetme, fakat diğer yandan işi de daha fazla zorlamama kararı almıştı” sözleriyle anlatıyor.
Gemideki tüm hasar gizleniyor
Bu sırada ağır şekilde hasar gören Liberty gemisi geniş kapsamlı tadilat için Malta’ya çekildi. Altı hafta boyunca yaklaşık 300 Maltalı işçi gece gündüz gemideki mermi izleri ve açılan delikleri kapatmak için çalıştı. Torpido saldırısında açılan büyük çaptaki delik dahi kapatıldı. Tadilat işlemi bittikten sonra gemi ABD’ye götürüldü ve bu haliyle medyanın karşısına çıkarıldı.
USS Liberty mürettebatı Lloyd Painter o anı şu sözlerle anlatıyor:
“Gemiye sanki hiçbir şey olmamış gibi görünüyordu. Bu da basının başımıza gelenleri önemsiz gibi gösterebilmesi açısından harika bir kozdu.
Gemiden çıkarılan 168 çantadan oluşan vücut parçaları ve parçalanmış ekipman yok edildi.
YÖNETMEN Richard Belfield’in çektiği Liberty belgeselini aşağıdan izleyebilirsiniz;