“Bir zamanlar iki adam vardı. İki yaşında iken birbirlerine elleri ile vurdular.

12 yaşına bastıklarında sopalarla dövdüler birbirlerini ve taş yağmuruna tuttular.

22 yaşına geldiklerinde yüzyüze,  tüfekleriyle kurşun sıktılar.

42’lerinde karşılıklı bombalar savurdular.

62’lerinde birlikte aynı mikrobu kaptılar.

Ve 82’ye geldiklerinde, öldüler. Yan yana gömüldüler.

Yüzüncü yıllarında, solucan girdi mezarlarına – yemlenmek için. Ve hiç ama hiç farkına varmadı bu solucan…

İki farklı insanın yattığını bu mezarlarda…

Aynı topraktı çünkü… Hepsi aynı toprak.”

Sen. Makine başındaki adam ve atölyedeki. Sana yarın su boruları ve vanalar yerine çelik miğferler ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse, yapılacak bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. Tezgahı ardındaki kız ve bürodaki kız. Sana yarın bomba doldurmanı ve keskin nişancı tüfekler için hedef dürbünleri monte etmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:  HAYIR de!…

Sen. Fabrika sahibi. Sana yarın pudra ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. Laboratuvardaki araştırmacı. Sana yarın eski yaşama karşı yeni bir ölüm icatetmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. Odasındaki ozan. Sana yarın aşk şarkıları yerine nefret şarkıları söylemeni emrederlerse,yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. Vapurdaki kaptan. Sana yarın buğday yerine top ve tank taşımanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. Havalimanındaki pilot. Sana yarın kentler üzerine bomba ve fosfor yağdırmanı emrederlerse,yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. Dikiş masası başındaki terzi. Sana yarın üniformalar dikmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:HAYIR de!… Sen. Cübbesi içindeki yargıç. Sana yarın savaş mahkemesine gitmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. İstasyondaki adam. Sana yarın cephane treni ve kıt’a nakli için kalkış sinyali vermeni emrederlerse,yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. Kentin varoşlarındaki adam. Sana yarın gelir de siper kazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!…

Sen. Normandiya’daki ana ve Ukranya’daki, sen Frisko ve Londra’daki ana. Sen Hoangho ve Missisippi’ dekive Hamburg ve Kore ve Oslo’daki ana., bütün toprak parçaları üzerindeki analar, dünyadaki analar, sizden yarın yeni kırgınlar için hemşireler ve çocuklar doğurmanızı isterlerse, dünyadaki analar, yapacağınız bir tek şey var:HAYIR deyin!…

Analar, HAYIR deyin!… Çünkü eğer hayır demezseniz, eğer hayır demezseniz analar, sonra, sonra: Gürültülü vapur dumanlarıyla yüklü liman kentlerinde büyük gemiler inildiye inildiye sessizleşecek, dev mamut kadavraları gibi su üstünde ölgün ve hantal, su yosunu, deniz bitkileri ve midye kabuklarıyla kaplı, önceleri öyle ipildeyip çınlayan gövdesi mezarlık ve çürümüş balık kokusuyla yüklü, yıpranmış, hasta ve ölü gövdesi rıhtım duvarlarına karşı, ölü ve yalnız rıhtım duvarlarına karşı yalpalanacak.

Tramvaylar beyinsiz, ışıltısız, cam gözlü kafesler gibi yamru yumru olacak. Çürümüş hangarların arkasında, büyük çukurlar açılmış yitik caddelerde raylar öylece duracak. Çamur grisi, pelteleşmiş, kurşuni bir sessizlik dönenecek ortalığı, her şeyi unutarak, büyüyecek okullarda ve üniversitelerde ve tiyatro salonlarında büyüyecek, stadyumlarda ve çocuk parklarında, korkunç ve hırslı kesintisiz bir sessizlik büyüyecek.

Güneşli taze bağlar yıkık yamaçlarda çürüyecek, kuraklaşan toprakta kuruyacak, pirinç ve patates ekilmeyen tarlalarda donacak ve sığırlar katılaşmış bacaklarını devrilmiş iskemleler gibi dikecek gökyüzüne. Enstitülerde büyük doktorların dahi buluşları asitlenecek, çürüyüp, mantarsı küfle kaplanacak. Mutfaklarda, hücre odalarda ve kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda son torba un, son kase çilek, kabak ve diğerleri bozulup gidecek, ekmek ters çevrilmiş masaların altında, parça parça olmuş tabakların üstünde yemyeşil kesilecek,ortalığa yayılan yağ arap sabunu gibi kokacak, tarlalarda buğday paslanmış kara sabanların yanına düşüp kalacak, yok edilmiş bir ordu gibi ve tüten tuğla bacalar, demirci ocakları ve yıkık fabrika bacaları sonsuz çimle kaplanarak ufalanacak, ufalanacak,ufalanacak. Sonra son insan dökülüp parçalanmış barsaklarıyla ve kirlenmiş ciğerleriyle zehir gibi kızaran güneşin altında yalnız ve yanıtsız ve yalpalayan yıldızların altında bir yanılgı gibi ordan oraya dolaşacak…

Wolfgang Borchert (d. 20 Mayıs 1921, Hamburg – ö. 20 Kasım 1947, Basel), Alman şair, oyun ve öykü yazarı.

Borchert, II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan, şehirlerin yıkılması, ailelerin dağılması ve savaş travmaları ile şekillenmiş bir edebiyat türü olan Yıkım Edebiyatı’nın  Almanca: Trümmerliteratur) en tanınmış yazarlarından biridir. Borchert’in mezarı Hamburg’da Ohlsdorf Mezarlığı’ndadır.