Yönetmen Stanley Kubrick’in 1963’de çektiği “Dr. Strangelove” veya “Endişelenmeyi Bırakıp Bombayı Sevmeyi Nasıl Öğrendim” filmi bir kara mizah klasiğidir.

Birçok karakteri Peter Sellers’ın oynadığı film, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki nükleer silahlanma yarışı ve istemsizce bir nükleer savaşa sürüklenişlerini hicveder.

Filmin vizyona girdiği 1964 yılında bu film gerçeklerin çok çok yakınından geçiyordu. Filmi izleyen sinemaseverler gerçekten de Soğuk Savaş’ın nükleer silahlanma yarışının ürkütücü gölgesi altında yaşıyorlardı.

Aradan geçen yıllar içerisinde tehlikenin farkında olan iki süper devlet karşılıklı bir dizi karmaşık silahsızlanma ve denetim anlaşmalarıyla nükleer rekabeti kontrol altına almaya çalıştılar.

Fakat Soğuk Savaş sona ereli epey oldu ve nükleer silah stokları iyice azaltıldı. Uluslararası çatışmalar artık nitelik değiştirmişe benziyor: Artık büyük güçler arasındaki rekabet ile değil kanlı iç savaşlarla parçalanan tek tek ülkeler ya da milis gruplarının yönetim boşluğundan yararlanarak kendilerine alan açmaya çalıştığı yerel çatışmalarla karşı karşıyayız.

Fakat son zamanlarda nükleer savaş tehdidinin yeniden bir gerçeklik haline geldiğinden endişe edenlerin sayısı giderek artıyor. ABD’deki hükümet dışı örgütlerden Global Zero bu kaygıları besleyenler arasında. Kuruluş nükleer silahların tamamiyle yasaklanması talebiyle kampanya yürütmek üzere eski saygın politikacılar ve askeri yetkilileri biraraya getirdi.

Grup dün Viyana’da Nükleer Kriz Grubu oluşturulması konusunda bir girişim başlattı. Bunun, potansiyel nükleer gerilim bölgeleri ve anlarında bir çeşit “gölge” Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi işlevi görmesini umuyorlar.

Global Zero grubunun yöneticisi Derek Johnson ile sohbet ettik. “Ukrayna ve Kore Yarımadası’ndan Güney Asya ve Güney Çin Denizi ile Tayvan’a, nükleer silah sahibi tüm devletler ve müttefikleri çatışmalara ve krizlere taraflar ve her an nükleer silah kullanma yoluna gidebilirler” dedi.

“Doğru” diye ekledi: “Bu krizlerin her biri uzun zamandır devam etmekte, ama aynı zamanda hepsi de giderek daha kızışıyor.”

Johnson, dünyanın şimdiye kadar hiç bir zaman bu kadar fazla sayıda potansiyel nükleer tehditle birden aynı anda yüzyüze gelmediğini savunuyor.

Global Zero grubunu en çok kaygılandıran krizlerden biri ABD ile Kuzey Kore arasında tırmanan gerilim.

Johnson, “Donald Trump’ın seçilmesi, insanlık tarihinin bu çok müstesna bir şekilde tehlikeli anına, yeni ve ürkütücü bir tutarsızlık ve belirsizlik boyutu daha ekledi” diyor.

Global Zero’nun mesajı insanlığın “varoluşsal risklerle sonsuza kadar başedebilecek donanıma sahip olmadığı” yönünde.

Yeni Nükleer Kriz Grubu kriz bölgelerini gözlemleyecek, kamuoyunu bu konularda eğitecek ve farkındalık yaratacak raporlar yayımlayacak. Bir yandan da perde gerisinde krizlerin taraflarını etkilemeye yönelik bir diplomasi yürütecek.

Nükleer Kriz Grubu’nun eş başkanlıklarını saygın ABD’li diplomat ve büyükelçiler Richard Burt ve Thomas Pickering ile eski bir general olan James E Cartwright üstleniyor.

Nükleer yarış mı?

Nükleer Kriz Grubu ve onu sponsorluğunu yapan Global Zero adlı örgütlenme açıkça, kendilerini kenara itilmiş hisseden nükleer silahsızlanma lobisinin bir parçası.

İçinde bulunduğumuz dönemde Soğuk Savaş gibi bir durumdan söz etmek mümkün olmasa da Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin çok da iyi olmadığını kabul etmek gerek.

Fakat yine de her iki ülkenin de görece pozisyonları ve kapasiteleri değişti. Rusya, Suriye’de askeri bir maceraya girişmiş olabilir ama askeri olarak eski Sovyetler Birliği’nin ancak gölgesi olabilecek kapasitede.

 

Putin, nükleer silahları revize edeceğini açıkladı

Herşeye rağmen Moskova’nın Suriye’deki müdahalesi Rusya’nın gözardı edilmemesi gereken bir güç olduğunu açıkça ortaya koydu ve gerek Rusya gerekse ABD’nin nükleer silahlarını modernleştirmeyi hedefledikleri bir dönemde ikili ilişkilerdeki gerilim tırmanıyor.

Gerçekten de Rusya’nın askeri doktrininde nükleer silahlarının ağırlığı artıyor. Bunun önemli bir sebebi kuşkusuz Rusya’nın konvansiyonel silahlarının Batı’nın elindekiler karşısında çok geride oluşu.

Donald Trump’ın nükleer silahlara yaklaşımı ise henüz açıklık kazanmış değil. Şu ana kadar verdiği ipuçları, ABD’nin nükleer silahlarını genişletmekten bahsetmesi ve Soğuk Savaş döneminin en temel silahsızlanma anlaşmalarından biri hakkında kuşkularını belirtmesi.

Silahsızlanma açısından gerçekten güç bir dönemden geçiliyor. Batı’da genel olarak Rusya’nın Orta Menzilli Nükleer Güçler Anlaşması’nı ihlal ettiği görüşü hakim. Bu, bir kategorideki nükleer silahları tümüyle yasaklayan ilk uluslararası anlaşmaydı.

Yeni konvansiyonel uzun menzilli füze sistemleri tehdit ve caydırıcılık dengelerini daha da karmaşıklaştıracağa benziyor.

Ayrıca Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin, Libya’da Albay Kaddafi rejiminin çöküşü Kuzey Kore liderliğine açık bir mesaj vermişe benziyor: Kitle imha silahlarından vazgeçersen gidersin!

ABD’de Trump yönetiminin İran ile yapılan nükleer anlaşma konusundaki tutumunun belirsiz oluşu da gerginliklere bir başkasını ekliyor.

Bütün bunlar değerlendirildiğinde Global Zero grubuna göre nükleer silahsızlanma konusunu gündeme getirmenin tam zamanı ve Kuzey Kore’nin nükleer programı konusunda giderek kışışan kriz de bunun aciliyetini artırıyor.

Kuzey Kore rejimi ile ABD’deki Trump yönetimini aynı kefeye koymak doğru olmasa da, Kuzey Kore’nin ne yapacağı kestirilemeyen liderliği ile ABD’de askeri opsiyonları seviyor görünen yeni ve deneyimsiz bir başkanın işbaşına gelmesi tehlikeli bir bileşim gibi görünüyor.

Birden bire nükleer silahı olan iki ülke arasında bir çatışma ihtimali onlarca yıldır olduğundan çok daha yüksek görünmeye başladı.

Belki de Dr. Strangelove filmini yeniden izleyip dersler çıkarmanın zamanı.

Kuzey Kore krizi: Japonya, Güney Kore ve Guam ne gibi önlemler alıyor?

ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong-un arasındaki gerilim tehditlere dönüşürken, olası bir nükleer saldırıdan en çok etkilenecek ülkeler çeşitli önlemler alıyor.

Trump’ın Kuzey Kore yönetimini ‘ateş ve öfke’yle tehdit etmesi, krizin sıcak çatışmaya dönüşmesi riskini gündeme getiriyor.

Kuzey Kore’nin elindeki nükleer başlıklı füzeler, Güney Kore ve Japonya’ya ulaşabilecek menzile sahip. Balistik füzelerin ABD toprağı olan Guam Adası açıklarına kadar ulaşabileceği iddia ediliyor.

Güney Kore’de gıda ve külçe altın satışları fırlarken, Japonya’da sivil savunma tatbikatlarının kapsamları genişletildi. Guam Adası, Kuzey Kore’nin tehditlerine ‘boyun eğmeyeceği’ sinyalleri verse de, turizmin olumsuz etkilenmesinden endişe ediliyor.

Peki Kuzey Kore etkisinin ulaştığı topraklarda neler yaşanıyor?

Kuzey Kore’nin füzeleri ve nükleer silahlarının tehdidi altında yaşayan Güney Kore hükümeti uzun süredir bunları görmezden geliyordu.

Ancak Reuters’a konuşan dev gıda şirketleri ve altın borsasından yetkililere göre, Washington ve Pyongyang arasındaki atışmalar sertleştikçe durum değişti.

Ağır silahlanma altındaki Kuzey-Güney Kore sınırında çatışma çıkabileceği endişesi yayıldı. Güney Kore halkı da, altın ve hazır yemek depolamaya başladı.

Combat Ration Inc. adlı dev gıda şirketi, satışlarının geçen hafta ortalama rakamlara göre yaklaşık yüzde 50 arttığını açıkladı. Bunun sonucunda gıda fiyatları da fırladı.

Reuters haber ajansına konuşan şirketin CEO’su Yoon Hee-yeul, 2006’da Kuzey Kore’nin yaptığı ilk nükleer denemeden bu yana Güney Korelilerin “bağışıklık kazandığını” söyledi. Ancak Yoon’a göre ABD ile yaşanan krize kadar hazır yemeklere talep bu boyutlara ulaşmamıştı.

Aynı sektörden iki diğer şirket Babmart ve jun2food.com da, satışların patlamasını füze gerginliğine bağladı.

Öte yandan, altın satışlarında keskin bir yükseliş kaydedildi.

Reuters’a konuşan Güney Kore merkezli Gold Exchange 3M’nin yetkilileri, ufak külçe altınların 9 Ağustos’tan bu yana beş katına çıktığını açıkladı. 10 ve 100 gram arasındaki bu altınların günlük ortalama satış hacmi, eskiye oranla 50 külçeden 250 külçeye çıktı.

Yatırımcılar, jeopolitik risklerin ve ekonomik belirsizliklerin arttığı dönemlerde altını güvenli liman olarak görüyor.

Önlemlerden biri de, sivil savunma tatbikatlarında yapılan değişiklikler.

Güney Kore’de ulusal sivil savunma tatbikatları, beş dakika süren bir sirenle başlıyor ve arabalar belirlenen noktalarda durduruluyor. Yayalar ise sokaklardan tahliye edilerek metro istasyonlarındaki güvenli noktalara götürülüyor.

Bu seneki tatbikatlar ise daha kapsamlı olacak. 23 Ağustos’ta yapılması beklenen tatbikata, başkent Seul’de beş değil 25 ilçe katılacak.

Japonya: Nükleer sığınak satışlarında artış

Kuzey Kore’nin yapacağı olası bir nükleer saldırıdan en çok etkilenecek bir diğer ülke de, Japonya.

İngiliz Independent gazetesinin haberine göre, kimyasal saldırı korkusuyla ülkede nükleer sığınakların satışlarında patlama yaşanıyor.

Bloomberg’e konuşan Teksas merkezli ABD’li sığınak üreticisi bir şirket, geçen haftalarda talebin iki katına çıktığını, bunların yüzde 80’inin Japonya’dan geldiğini söyledi.

Yerel basına göre, Japonya’da sığınak tedarik eden şirketler bekleme listeleri hazırlarken, hava temizleme cihazlarının satışı da fırladı.

Japon halkına olası bir nükleer saldırı sırasında güçlü binaların altına girmeleri gibi tavsiyelerin verildiği reklamlar, televizyonlarda dönmeye başladı.

Kuzey Kore krizi: 7 olası senaryo

Kuzey Kore krizi, dünyanın bir numaralı gündem maddesi. ABD Başkanı Donald Trump’ın Kuzey Kore yönetimini ‘ateş ve öfke’yle tehdit etmesi ve Kuzey Kore’nin de ABD toprağı olan Guam Adası açıklarına balistik füze fırlatmayı planladığını söylemesi krizin sıcak çatışmaya dönüşmesi riskini gündeme getirmiş durumda.

İngiliz Guardian gazetesi, hızla tırmanan gerginliğin nereye varabileceği konusunda 7 senaryo sıraladı.

Önleyici savaş

Trump’ın deyimiyle ‘ateş ve öfke’ seçeneği önleyici savaş anlamına geliyor. Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Herbert Raymond McMaster, ‘önleyici savaş’ olasılığını politika seçeneklerinden birisi olarak öne sürmüştü. Burada amaç, Kuzey Kore’nin askeri kapasitesine hızlı ve sert bir darbe indirerek, ABD’ye ve müttefiklerine saldırma ihtimalini asgari düzeye indirmek. Fakat bu seçeneğin pek çok riski de beraberinde getirdiği düşünülüyor. Kuzey Kore ülkenin dört bir yanında füzelerini gizliyor. Ayrıca yaklaşık 8 bin uzun menzilli ağır topçu bataryasının namluları da Güney Kore’nin başkenti Seul’e çevrilmiş vaziyette. İlk saldırı ne kadar ani ve sert olursa olsun Kim Jong-un’un misillemesini engellemesi imkânsıza yakın. Bu da çok sayıda sivilin hayatını tehlikeye atmak anlamına gelir.

Güç kullanarak dizginlemek

ABD ve müttefiklerinin Kuzey Kore’ye karşı çok yumuşak davrandığı görüşünde olanlar var. Füze denemelerinin cezasız kalmasının doğru olmadığını ifade edenler, Pyongyang yönetimine caydırıcı mesajlar verecek ölçülü misillemelerin devreye sokulabileceğini söylüyor. Bu ölçülü misillemelerin, taraflar arasında topyekûn savaş çıkmasına yol açacak büyüklükte olmasa da, Pyongyang’ın bir daha füze denemesine kalkışmadan iki kez düşünmesine yol açacak güçte olabileceği ifade ediliyor. Örneğin bir sonraki füze denemesinde füzenin fırlatıldığı noktanın hedef alınması gibi. Burada en büyük sıkıntı Pyongyang’ın ölçülü müdahale ile topyekûn saldırı arasında bir fark gözetip gözetmeyeceği konusundaki belirsizlik. Ayrıca şiddete bir kez başvurulduktan sonra hızla tırmanıp savaşa evrilmeyeceğinin de hiçbir garantisi yok.

Rejimi devirmek

Kuzey Kore yönetiminin tepesindeki isimleri öldürme seçeneği, ABD ve Güney Kore’nin ortak askeri planlamalarının bir parçası. Hatta Güney Kore’nin sırf bu görevi üstlenmek için bir tugay kurduğu basına yansımıştı. Ancak bu tür bir operasyonun başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açabilecek binlerce risk var. Kim Jong-un belkide dünyanın en iyi korunan liderlerinden birisi. Kim Jong-un bir şekilde suikast yoluyla öldürülse dahi yerine geçecek kişinin daha ılımlı olacağının da garantisi bulunmuyor.

Daha fazla ekonomik baskı

Kuzey Kore zaten hâlihazırda dünyanın en çok yaptırıma maruz kalmış, en izole ülkesi. Geçtiğimiz hafta sonunda Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan ilave yaptırımlar bu durumu daha da derinleştirdi. Baskıyı iyice artırmanın yoluysa Pekin’den geçiyor. Ancak Çin hükümeti de aşırı baskı sonucunda Kuzey Kore’de rejimin çökmesinden endişe ediyor. ABD’de bazı yorumcular, Kuzey Kore yaptırımlarını delen Çinli firmaların da kara listeye alınması yönünde çağrılar yapıyor. Ancak bu tür bir adım, kritik bir dönemde ABD’nin Çin’le ilişkilerini iyice bozması anlamına gelebilir.

Müzakere masasına dönüş

Kuzey Kore yönetimi, nükleer müzakerelere dönüş konusunda en ufak bir niyet ya da istek göstermiyor. ABD ise müzakerelerin ancak füze denemelerine son verilmesi durumunda başlayabileceğini vurguluyor. Washington’un ısrarcı olduğu bir diğer konu ise müzakerelerin nihai hedefinin “Kuzey Kore’nin nükleer silah programının tamamen ortadan kaldırılması” olarak tüm taraflarca kabul edilmesi. Pyongyang bu önkoşula da hiç sıcak bakmıyor. Ancak bu şart olmadan masaya oturulması durumunda, dünya genelinde nükleer silaha erişmeyi hedefleyen pek çok otoriter rejimin cesaretlendirileceği uyarıları yapılıyor.

Karşılıklı tavizler

Çin ve Rusya’nın desteklediği bir plan kapsamında Kuzey Kore’nin füze denemelerini sonlandırması karşılığında ABD ve Güney Kore’nin de müşterek askeri tatbikatlarını bitirmesi öngörülüyor. Bir sıkıntı bu planda tarafların niyetlerinin ve bulundukları pozisyonların eşit olduğunun varsayılması. Güney Kore’nin kendisini savunma amaçlı askeri faaliyetleri karşılığında Kuzey’in saldırgan tavrının bir tutulamayacağını ifade eden sesler de var. Yeni Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in bu konuda henüz net bir görüş ifade etmiş değil. Bir önceki Güney Kore hükümeti, karşılıklı tavizler seçeneğine soğuk bakıyordu.

Ön koşulsuz diyalog kanalı

ABD’nin önde gelen Kuzey Kore uzmanlarından Sigfried Hecker, Washington ve Pyongyang’dan temsilcilerin hiçbir önkoşul olmaksızın bir n önce bir araya gelip görüşmeye başlaması gerektiğini söylüyor. Kuzey Kore’yi yedi kez ziyaret etmiş olan ve ülkenin nükleer tesislerini de gezen Hecker, yanlış anlaşmalardan ve yanlış hesaplamalardan doğabilecek olan olası felaketlerin önlenmesi adına taraflar arasında bir diyalog kanalı bulunmasının şart olduğunu ifade ediyor.

Kuzey Kore krizi: ‘Ateş ve öfke’den sonra bizi ne bekliyor?

Kuzey Kore ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki atışmayı izleyen biri, Kim Jong-un’un propaganda makinesinin kapasitesinin sonuna geldiğini düşünebilir.

Pyongyang nükleer programlarına engel olmak için onaylanan yaptırımlara, “binlerce misli” ile karşılık verileceği tehdidinde bulundu. Üzerine Donald Trump’ın yaptığı ve Kuzey Kore’nin tehditlere etmeye devam etmesi halinde, “dünyanın daha önce görmediği bir öfke ve ateş” ile yanıt verileceği açıklaması yaptı.

Önce, bu son yapılan karşılıklı açıklamaları bir değerlendirelim. Daha önce böylesi bir açıklama savaşını tecrübe ettik mi? Yeni ve daha tehlikeli bir duruma ne kadar yakınız?

1953 yılında Kore Savaşı’nın bitimi aslında yalnızca bir ateşkesti. Gerçekte o günden bu yana düşmanlık devam ediyor.

ABD ve Kuzey Kore, 1994 yılında da, Pyongyang’ın uluslararası gözlemcilerin Nükleer Silahsızlanma Anlaşması kapsamında, tesislerine girmesine izin vermemesiyle savaşın eşiğine gelmişti.

Savaş tehlikesi diplomatik kanallar aracılığıyla çözüldü belki ama kriz 20 yıldan fazla süredir devam eden bir kedi-fare oyununa dönüştü.

Kuzey Kore, nükleer silahlardan arınma taahhüdüne uyar gibi gözükse de, bu silahlara sahip olma hedefini her zaman korudu.

Bu süre içinde uluslararası toplum Kuzey Kore’ye nükleer silahsızlanma karşılığında normal ilişkiler teklif ederken, Pyongyang, nükleer silah ve normal ilişki istedi.

Her ne kadar kabul etmese de ABD’nin politikası, Kuzey Kore’nin nükleer kapasiteye ulaşmasını engellemeye çalışarak, rejimin bu süre içerisinde kendini imha etmesini ummaktı.

Rejimin başlıca sigorta poliçesi: Nükleer silah

Son yıllarda iki kilit gelişme Kuzey Kore probleminin ana hatlarını değiştirdi.

İlk olarak, Bush yönetiminin Saddam Hüseyin’i, Obama yönetiminin Muammer Kaddafi’yi düşürmesi: Bu iki lider de nükleer silah sahibi olmak istemiş ama başaramamıştı. Bu liderlerin düşürülüşü ile Pyongyang şu sonuca vardı: nükleer silah sahibi olmak rejimin temel sigorta poliçesi.

İkinci olarak da 2011 yılının sonlarında Kim Jong-il’in ölümü. Babasının tedbirli inkar politikasının aksine Kim Jong-un, tüm o tedbirli yaklaşımı bir kenara koyarak açıkça nükleer caydırıcılık peşinde olduğunu ortaya koydu.

Trump yönetimi ise hızla kötüleşen bir durum karşısında, ne yapacağına karar vermek zorunda.

Yüzbinlerce Güney Koreli ve Japon risk altında

ABD Başkanı Trump, henüz daha adayken Kuzey Kore’yi ulusal güvenlik sorunları listesinin başına koymuştu. Sıklıkla Kuzey Kore’nin ana ticaret ortağı olan Çin’e Kuzey Kore’yi kontrol altına alma çağrısı yapıyordu.

Ama diğer taraftan, Donald Trump, Kuzey Kore probleminin karışıklığı ve yarattığı riski hafife aldı. Başkanlığının henüz başında problemi öyle ya da böyle çözeceğini söylerken, iyi bir politika seçeneğinin olmadığı gerçeğini gözardı etti.

Bir noktada, Başkan Trump’ın “ateş ve öfke” tehdidi yeni değil. Bu kadar “renkli” bir ifade ile olmasa da birçok farklı açıklamayla ABD her zaman, bir saldırının, Kuzey Kore rejiminin sonu olacağı uyarısını yapıyordu.

Bunu söylemekle birlikte, Trump’ın “renkli” tehdidi, nükleer caydırıcılık kapasitesine yaklaşan Kuzey Kore’ye karşı bir önleyici saldırı düzenlemeye hazır olduğunu düşündürüyor.

Ancak herhangi bir saldırı, yüzbinlerce Güney Koreli ve Japonu risk altında bırakıyor. Kuzey Kore’nin böyle bir saldırıya karşılık vereceği neredeyse kesin.

Şimdi hamle sırası Pyongyang’da

Bu son krizin öncekilerden farkı, yangın söndürme vazifesi görecek bir diplomatik sürecin eksikliği.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, füze denemelerinin sonlanması ve nükleer silahlanma hedefinden vazgeçilmesi için Washington’un Pyongyang ile diyaloğa açık olduğunu belirtmişti. Ancak Pyongyang’ın bu şartları kabul etmesi ihtimal dahilinde görünmüyor.

Çin ise Tillerson’ın jestini olumlu karşıladığını açıklarken, Kuzey Kore’nin genç lideri ise Pekin’in ne düşündüğünü önemser gibi görünmüyor. Üstelik şimdi hamle sırası onda.

Tehlike şu ki, bu son derece hararetli açıklama savaşı, görünür bir geri vitesi olmayan etki-tepki döngüsü yaratıyor.

Onlar füze denemesi yapar, biz yaptırımlarla karşılık veririz. Onlar intikam sözü verir, biz bu tehditlere daha fazla tahammül edilmeyeceğini açıklarız. Onlar bir füze daha atar. Peki ya sonra?

İşte bu noktada söylem stratejiyle buluşuyor. Ancak Trump’ın ateş ve öfke söyleminin arkasında bir strateji olup olmadığı belirsiz.

Kuzey Kore nükleer silah bile kullanmadan nasıl bir yıkıma yol açabilir?

Kuzey Kore izole, yoksul ama son derece militarist bir devlet. Yöneticilerinin tek bir amacı var: Rejimin varlığını sürdürmek.

Rejimlerinin nihai teminatı olarak gördükleri nükleer ve füze programlarına bu kadar büyük yatırımlar yapmalarının nedeni de bu.

Ülkenin nükleer imkanlarını kullanarak bir saldırı düzenlemesinin sonuçları felaket olur, özellikle Kuzey Kore’nin kendisi için. Rejim, bunun ardından gelecek çatışmada ayakta kalamaz.

Fakat öncelikli endişe bu korkunç senaryo değil, Washington ile Pyongyang (Kuzey Kore’nin başkenti) arasındaki karşılıklı açıklamalarda yükselen tansiyonun söylemden pratiğe dönüşmesi.

İlk hedef Güney Kore olabilir

Kuzey Kore daha önce Güney Kore’ye karşı defalarca güç kullanımına başvurdu ve bunu tekrarlaması olası.

Kuzey Kore’nin Mart 2010’da Güney Kore’nin küçük bir savaş gemisini batırdığına inanılıyor. Aynı yıl Güney Kore’nin bir adasını bombalamıştı ve eğer bugünkü kriz büyürse Kuzey Kore’nin öfkesini yansıtacağı yer yine Güney Kore olacak.

Kuzey Kore füze menzil

Kuzey Kore’nin Güney Kore ordusu üzerinde sayısal üstünlüğü var. Ayrıca Kuzey’in ordusu iki ülke arasındaki askerden arındırılmış bölgeye daha yakın konuşlanmış durumda.

Bir çatışma çıkması durumunda Kuzey Kore’nin Güney Kore başkenti Seul’u, en büyük silahları olan toplar ve roketlerle saatler içinde dümdüz edebileceği savunuluyor.

Fakat bu doğru değil. Seul askerden arındırılmış bölgeden 40 kilometre güneyde ve bu mesafeye Kuzey’in yalnızca en uzun menzilli topları ulaşabilir. Bu toplarla ateş edilmesi, topların konumlarını ele verir ve çoğu pek de mobil olmayan bu toplar Güney’in saldırılarına açık hale gelir.

Kritik ABD desteği

Güney Kore ise Kuzey’e niteliksel anlamda ve tabii ki ABD ordusunun kapsamlı saldırı gücü tarafından desteklenmesi bakımından üstünlük sağlıyor.

Kore’de 1950’lerdeki gibi bir savaşın çıkması, Kuzey’in ordusuyla Güney’e ilerlemesi büyük sivil ölümlere yol açar. Bunların arasında Seul’de bulunan Çinli öğrenciler ve iş insanları da olur. Fakat sonunda Kuzey Kore rejimi için büyük bir yıkım anlamına gelir.

Böylesi bir 2. Kore Savaşı umarız ki olasılık dışıdır. Fakat esas tehlike, Kuzey Kore’nin askeri gücünü provokasyon amaçlı kullanarak daha geniş bir çatışmaya yol açması.

Top ve roket alanındaki kadar gelişmiş olmasa da Kuzey Kore’nin kimyasal silahları da var. Ellerinde biyolojik silahlar da bulunuyor olabilir. Ayrıca Kuzey Kore ordusunun Güney’e sızma amacıyla kullanabileceği çok sayıda iyi eğitimli özel kuvvetleri ve diğer birimleri bulunuyor.

Ülkenin siber saldırı yapma kapasitesi de bir hayli geniş.

Misilleme endişesi

Yani Kuzey Kore’nin önünde pek çok seçenek bulunuyor. Fakat bugünkü durumda ABD veya müttefiklerine yönelik herhangi bir saldırıda bulunması daha geniş bir savaş ihtimalini doğurur.

Pyongyang rejiminin intihara meyilli olmadığını varsayarsak – aksi yöndeki pek çok iddiaya rağmen Kuzey Kore’deki rejim irrasyonel değildir- Kuzey Kore liderliği risklerin farkında olmalı.

Kuzey Kore perspektifinden, nükleer silah ve ABD’ye ulaşabilecek kıtalararası balistik füze sahibi olmak kesinlikle rasyonel. Kuzey Kore’ye göre Irak ve Libya’daki diktatörlüklerin sonu, nükleer silaha sahip olmamalarından kaynaklandı.

ABD’nin tonu

ABD ile topyekun savaşa girmek Kuzey Kore rejiminin yıkılmasına yol açar ve mantıklı değildir. Kore yarımadasında gerçekleşecek bir savaş Washington için avantajlı olur. Kuzey Kore güçleri, coğrafi engeller nedeniyle Güney Kore’de kısıtlı bir ilerleme gerçekleştirebilir ve Pentagon klasik hava-kara savaşı konseptiyle onları yenebilir.

Fakat böyle bir savaş düşünülemez. Çünkü iki tarafın da çıkarına olmaz. Şu anda böyle bir ihtimal bir hata, yanlış hesaplama veya beceriksizce ve karmaşık retorik sinyallere dayanan eylemler sonucu atılacak adımlar sonucunda gerçekleşebilir.

Kuzey Koreliler genellikle mesajlarını bağırarak iletirler. ABD de kendi mesajının tonu hakkında dikkatli olmalı.

Kuzey Kore’nin ‘hedefindeki’ Guam Adası, Nerededir, Nasıl Bir Yerdir?

Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong-un’un füze fırlatmayı planladığı iddia edilen Pasifik Okyanusu’ndaki ABD toprak parçası Guam Adası, bir tatil cennetinden ibaret değil.

Aynı zamanda 6 bin ABD askerinin konuşlandığı ve nükleer bombaların bulunduğu stratejik bir askeri bölge.

Pazartesi günü ABD Başkanı Donald Trump’ın Kuzey Kore’nin nükleer denemelerinin devam etmesi durumunda ‘ateş ve öfkeyle’ yanıt vereceklerini söylemesi, iki ülke arasındaki gerilimi daha da tırmandırdı.

Daha sonra Pyongyang’ın “ABD toprağı Guam’ın açıklarına füze saldırısı hazırlığı” içerisinde olduğu yönünde haberler gelmeye başladı.

Beyaz kumları ve kristal mavisi deniziyle bilinen Guam Adası da, dikkatleri üzerine çekti.

Peki bu ABD toprağı hakkında bilinenler neler?

Yüzde 30’u askeri alan

Telegraph gazetesinin haberine göre, Pasifik Okyanusu’nun batısındaki yaklaşık 545 kilometrekarelik Guam Adası’nın nüfusu 160 binin üzerinde.

Ada, dünyanın en aktif volkanlarıyla çevrili.

Ada’nın yüzde 30’u, ABD’nin Andersen Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri’ne ait üslere ev sahipliği yapıyor.

Kore

Devlet statüsünde değil

1898’de ABD-İspanya savaşı sırasında ABD, adanın kontrolünü eline geçirdi.

ABD’nin en batısındaki toprak parçası olan Guam Adası, eyalet statüsünde değil.

ABD Temsilciler Meclisi’nde Demokrat Madeleine Bordallo’nın temsil ettiği adayı, seçimle gelen Vali Eddie Baza Calvo yönetiyor.

Geçtiğimiz 400 yılda, İspanya, ABD ve Japonya’nın yönetimine geçen adaya, 4 bin yıl önce ilk olarak Kamorro etnik grubundan gelen yerliler yerleşmişti.

Guam vatandaşlarının yüzde 40’ı Kamorro yerlilerinden oluşuyor.

Ada, Avustralya’nın Sydney kenti ile Hawai’ye yaklaşık 5 bin km uzaklıkta.

ABD-Kuze Kore krizinde son gelişmeler

Washington Post gazetesi, ABD’li istihbaratçıların verdikleri bilgilere dayanarak, Pyongyang’ın füzelerine yerleştirebileceği kadar küçük nükleer başlıklar ürettiğini yazmıştı.

Bu, Kuzey Kore’nin ABD’yi tahmin edilenden çok daha hızlı bir şekilde vurma kapasitesine sahip nükleer silahlar geliştirdiği anlamına geliyor.

Başkan Donald Trump Kuzey Kore’nin ABD’yi tehdit etmeye devam etmesi durumunda ‘dünyanın daha önce görmediği bir ateş ve öfkeyle karşılık göreceğini’ söylemişti.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) füze programı nedeniyle Kuzey Kore’ye yeni yaptırımlar uygulama kararı almıştı. Pyongyang ise kararı kınamıştı